ANTİKA NEDİR? NE DEĞİLDİR?

“Yeni” heyulasının her yeri sardığı günümüzde, eskiye talip olmak yavaş yavaş popülerliğini artırıyor. Eskiye artan rağbetin, bit pazarlarına nur yağdıramamasının nedeni de muhtemel kibu popülerlik.

Artan bu durum nedeniyle birçok yerde antikanın ne olduğu tartışılıyor. Berberde tıraş olurken “Bu, antika mı sorusu?” her an teyakkuzda. Bir kahve sohbetinde “Eşya kaç yıllıksa antikadır?” sorusu davetsiz misafir. Doğal olarak antika, kelimeler ile yapılacak bir tanım birliğinden yoksun. Ancak hayatın içinden örneklerle bir tanım birliğine kavuşan nadir kavramlardan.

Antikanın doğrudan bir tanımı olmasa da bir eşyanın ya da bir eserin, antika hüviyetine sahip olması için özellikler mevcut. Fakat genellikle bu özellikler nesnel değil. Bir ürün için üretim tarihi önemli iken başka bir ürün için nadirlik özelliği mevcut olabilir.

Eşyanın ya da eserin antika hüviyetini kazanması bir değerin varlığına işaret ediyor. Maddi ya da manevi bir değer. Üretim tarihi, üretilen tarihteki dönem özelliklerini taşıması, kullanılan malzeme, yapan ya da kullanan kişinin önemi, nadirliği gibi kriterler, değer biçmede bir araç olarak kullanılıyor. Bu özellikler beraberinde antika kavramı hakkında bizlere yol da gösteriyor.

Antika kelimesinin sözlük anlamı, “tarihsel bir döneme ait olan”.Böylelikle kavramın içinde vazgeçilemez olan şey, zaman. Günümüz zamanı da bize iki sıfatı sık kullandırıyor:eski ve yeni. Tam buradan, antika tarafına bir yol sapıyor. Gerçekte her eski, antikamıdır?

Seri üretim sonucunda tüketimin artması eski olan her şeyin antika olabileceği hülyasına neden oluyor. Fakat bu durum gerçek değil. Hatta eski de eski değil. Yeni nasıl ki daha yolun başındaysa, eski hikâyesine hikâye katıyor. Eski, eskimiyor.

Velhasıl, eskimeyen eskilerin peşinde uzun bir yol antika dünyası. Zamanı ve mekânı, estetiği ve sanatı, bilgiyi ve ilgiyi içinde barındıran bir dünya...